Bu yazı nispeten karışık bir yazı olacak, çünkü konuları tek bir akış içerisinde anlatmak, içinde bulunduğumuz dönemin çok değişkenli ve kaotik olması hasebiyle oldukça zor. Fakat elimizden geldiğince hisse senedi piyasalarının durumunu kontrol eden değişkenleri izleyerek genel bir gidişast hakkında kanaat oluşturmaya çalışacağız. Asıl konu ise tabii ki hisse senedi piyasa riskleri olmadığını, asıl konu hisse senedi piyasaları, değerli metaller yani altın ve gümüş gibi ve gıda emtiası, bunun yanı sıra endüstriyel hammadde fiyatlarının oluşturduğu makro durum olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bunun daha temiz ifadesi ise, dünyadaki sıradan insanın ekonomik durumu olarak da özetleyebiliriz. Bunun karşısına da dünyadaki büyük sermaye sahiplerinin ekonomik durumunu dengeleyici unsur olarak kendiliğinden anlamlı hale geliyor. Yine kabaca, eğer makro düzeyde bir ekonomik çalkantı yaşanacak ise bundan zarar gören büyük para sahipleri kayıplarını sıradan halkların gelecekte üretime yapacakları katkının bugünden borçlandırılması olarak karşımıza çıkıyor. Bu yazıda da hisse senedi piyasalarının ve genel olarak da emtinanın başına gelecekler tarafında bir analiz yapılacaktır. Analizin teknik kısmı yani daha çok veriye dayanan ve bu verilerin değerlendirilmesi kısmını ise bir sonraki yazıda konu edineceğiz. Bu yazı sadece ortaya kavramsal bir zemin koymak için işlev görecektir.
Pandemi dönemi öncesinde dünya makro ekonomik durum genel olarak şu şekildeydi: 2008 subprime crisis, biz bunu mortgage krizi olarak ya da ABD emlak krizi olarak biliyoruz, sonrası Ben Bernanke’nin dünya kamuoyuna “dahiyane” olarak sunulduğu para politikası neticesinde başta ABD ve diğer gelişen ülke merkez bankalarının tarihte eşi benzeri görülmemiş şekilde parasal genişlemeye gitmesi aksiyonunun ardından iktiasdi kurallar çerçevesinde bu genişlemenin geri alınması programının son dönemlerine girmiştik. Daha özet haliyle, 2008 krizi sonrası piyasaları ve büyük para sahibi insanları kurtarmak için ve ekonomik çöküşün engellenmesi için merkez bankaları çok ciddi parasal genişlemeler yapmışlardı. Daha sonra bazı riskler sözde atlatıldıktan sonra yapılması gereken parasal sıkılaşma aksiyonları olması gerektiği şekilde alınamasa da yine de bir takım parasal sıkılaşma aksiyonları alınmıştı. Bu parasal sıkılaşma aksiyonlarının beklenenler kadarıyla sıkı olmadığını düşünen piyasalar da parasal sıkılaşma aksiyonları sonucu beklenen sonuçların zaten bu aksiyonların tam alınmaması sebebiyle tatmin etmeyen sonuçların üzerine daha da tolerans geliştirmesine sebep olmuştu. Yani bunu hipötetik şekilde izah edecek olursak, ekonominin en sağlıklı olduğunu bize söyleyen bir endeks olsun ve bu da 100 olduğu zaman en sağlıklı olduğu sinyalini versin bize. 100’un üstüne çıktıkça piyasanın şiştiğini, altına indikçe de piyasanın daraldığını düşünelim. Ben Bernanke’nin para politikası sonucunda daha öncesinde, 2001 dotcom krizinden sonraki yıllardan itibaren bizim bu fiktif endeksimizin 90 puandan 150 puan seviyelerine çıktığını düşünelim, subprime krizi o kadar büyük bir uluslararası para hırsızlığı operasyonuydu ki bunun 150’den 140’a çöküşü, piyasadan o kadar para götürmüştü ki aradan geçen neredeyse 5-6 yıla rağmen sanki daha önce 90 puan civarında olan endeks sanki 70 puan civarlarına düşmüş gibiydi. Yani finansal şişme ex-post facto olarak gerçekleşiyordu. Dolayısıyla, 150’den 140’a düşüş dahi piyasalar tarafından sindirilemiyordu. Ben Bernanke de bunu daha çok para basarak, bu aradaki para ihtiyacını suni şekilde doldurdu. Bu da kurmaca endeksimizi 140’dan 200’e taşıdı. İşte bu kargaşalı halin yavaş yavaş dinmeye başladığı, bu dinme de tabii ki dünya ekonomileri gerçek büyüme ile kapatmaya çalışarak yapabilir ancak, üretimin ve dolayısıyla paranın önceden sanki bu gelişme olmuş gibi edinilmesi (normalde şartlarda üretim yapılır ve bunun karşılığında para kazanılır) sorununu yıllara balığ sekilde tekrardan olması gereken 100 seviyelerine inmesini sabırla ve telkinle geçirilen bir dönem söz konusuydu. Bu inmeyi de parasal sıkılaşma ile biraz daha hızlı şekilde yapılmaya çalışılması bu sefer yeni bir parasal genişleme durumuna sebep oldu. İşte pandemi öncesi tam da böyle bir durumdaydık.
Pandemi süresinde de şoka uğrayan ekonomiler kimi ülkelerin direkt ekonomilerini kapatması gibi çok sert kararlar alması o esnada sosyal krizlere sebep olurken, pandemi sonrası dönem için de ilginç zehirlerin post factum olarak oluşmasına sebep veriyordu. Yani neydi bunlar? İleride oluşacak olan talep enflasyonu, ekonomilerin kapatılması sonucunda o sırada kendisine müşteri bulamayan petrolün fiyatının çok düşmesi sebebiyle azalan üretimin, ilerideki ekonomik aktiviteyi besleyecek seviyelerin altına düşmesi ve bu yüzden de petrol fiyatlarının daha sonra mega yükselen trende gireceği gibi durumların zemini hazırlanıyordu, (işte bu yüzden post facto diyoruz. Çok kabaca anlamı tam karşılamasa da post facto ileriye dönük, ex post facto da geriye dönük gibi bir anlama sahip olduğu düşünülebilir fakat tam bu anlamlarda olmadığının da altını çizmek gerekir). Pandemi sonrasında da ekonomiler tekrardan canlanmaya başlayınca, pandemi sırasında ihtiyacın azalmasından dolayı üretimi azalan ne hammadde varsa ciddi fiyat yükselişleri gösterdi. Genel olarak her tür endüstriyel metal bu hareketi gösterdi. Bu noktada tabii ki bazı şirketler bundan çok olumlu şekilde etkilendiler. Yani pandemi süresince bir şekilde üretimi kesmeyen finansal olarak bu çalkantılı döneme dayanacak nakiti hazırda olan ve üretimlerini stok tarafına yapabilen fabrikalar ekonomiler açıldıktan sonra bu stoklarını yeni fiyatlarla satabilir hale geldiler. Fakat bu aç-kapa olayından sonra da çok ciddi bir maliyet enflasyonu ve üzerine bir de talep enflasyonu gerçekleşti. Fiyatlar dünyanın her yerinde uçuşa geçti. Zamanşallık açıından günümüzü konuşuyoruz burada. Gelinen bu durumda ekonomiler yine tekrardan ısınmaya başladı, çünkü enflasyon görülmemiş boyutlara geldi ABD ve Avrupa ülkelerinde. Orthodox iktisat kitabı da böyle durumlarda faizlerin arttırılması gerektiğini söyler, ardından da paranın sıkılaştırılması gerektiğini söyler. İşte burada büyük risk başlıyor. Aslında yazının buraya olan kısmını sanki geniş bir giriş olarak düşünebiliriz.
Orthodox iktisat kitabı, enflasyonu, normal şartlar altında geliştiğini düşünür yani ekonomik aktivitenin daima verimli şekilde giderken, herkes para kazanırken, daha çok yatırım yaparken, paranın sirkülasyon hızının iyice yükseldiği durum için ekonomiyi yavaşlatmanın yolunun faiz arttırmak olduğunu ve parasal sıkılaşma yapılması gerektiğini söyler. Fakat bugün içinde bulunduğumuz durum ise yeni bir enerji seviyesine öngörülemez bir şekilde sıçramış olmamızdan kaynaklanıyor. Yani aradaki enerji seviyeleri sağlık ekonomik aktiviteler sayesinde aşılmadı. Zaten üretmin ciddi oranlarda düştüğü bir dönemde, hammadde fiyatlarının son kullanıcıya üretim yapan üretici tarafından hammaddeye gelmeyen talep yüzünden düştüğü ve bir de üzerine durdurulan ekonomi yüzünden birçok çalışanın gelirlerinin düşmesi yüzünden talep tarafında da yaşanan düşüşün bunu daha da azdırıcı etki etmesinin ardından gelen südden start sebebiyle fiyatların yükselmesi daha başka bir şeydir. Normal gidişatta yapılan üretimin, yani bunların gross toplamına, GDP denen şeyden bahsediyoruz, süreklilik arz edecek şekilde bir büyüme varken ve sağlıklısı da bu iken, bir sebepten ötürü kapa-aç yaparak, yepyeni ve daha öncekiyle alakasız bir yerden başlamak arasındaki büyümenin aslında gerçek büyüme olmadığını sadece aynı resmi fotokopi makinasında büyütmek gibi olduğunu iyi anlamak gerekiyor. Bu da ekonominin genel resminin çözünürlüğünün düşmesine sebep oluyorken, kapladığı alan açısından daha büyük olmasından ötürü yanıldığımızı ve bu çözünürlük kaybını göremediğimiz bir döneme girildiğini işaret ediyor. Bugün dünya para politikası otoritelerinin yani FED, ECB, BOJ gibi otoritelerin, bu enflasyonist atmosferde tarihteki başka olaylar hasebiyle ortaya çıkmış enflasyonist durumun çözümü için alınan aksiyonları almanın arefesinde olduklarını görüyoruz. Şu anki durumda belki iyi olarak düşünülebilecek tek unsur, bu konuda bu otoritelerin çok da alecesi davranmamaları. Çünkü onlar da biliyorlar ki ne kadar sözlü telkin ile piyasaları oyalarlarsa aslında o kadar bu durum kendi kendini iyileştirecektir aynı bir yaranın yavaş yavaş kapanması gibi. Fakat bunu yaparken de para musluklarını çok iyi kontrol etmeleri gerektiğini de biliyorlar.
Öte yandan eğer bu para otoriteleri bunun farkında olmayıp çok sert şekilde fren yapaarlarsa, buna karşılık piyasalarda da ciddi çalkantılar olacağı gerçektir, kazanılan momentumun bir anda bir engelle karşılaşmasından ötürü. Finansal piyasalardaki enstrümanların pozitif yönde hareket etmesinin tek bir reel sebebi vardır o da para girişinin olması. Eğer ekonomik sirkülasyondaki para çekilecekse bu ilk önce piyasalar için yeni paranın olmayacağı anlamına gelir ve yeni para girmeyen bir şeyin fiyatı yükselemez. En iyi ihtimalle sabit kalır fakat alıcının olmadığı yerde fiyatlar sabit de kalamaz, çünkü mal denen şey kendisine bir sahip arar, o yüzden de kendisine sahip bulana kadar şirinlik yapmaya devam eder, yani kendini ucuzlatmaya. Dolayısıyla, bu durumu bilen yatırımcılar da parasal sıkılaşmanın başlayacağı dönemin arefesinde yavaş yavaş piyasadan çekilirler ya da en azından çok dikkatli davranırlar. Bu da piyasalarda ciddi baskı oluşturur. Parasal daralmanın devam ettiği ölçüde de beklentilere paralel şekilde piyasalarda fiyat çekilmeleri devam eder.

istock
Bu durumu şöyle izah etmek mümkün. Kapitalist sistem saikleri uyarınca, ekonomilerin daima büyümek zorunda olduğunu biliyoruz, bunu da bir yokuşu tırmanan otomobil gibi düşünelim. Ekonomilerin yönetimini de bu otomobilin ön yolcu koltuğunda oturan biri gibi düşünelim. Otomobilin sürücü koltuğunda da piyasa vardır (piyasaya dair bir özellik daha var onu birazdan söyleyeceğiz). Amaç otomobili o yokuşta yokuş yukarı sürmek. Fakat bu yolculuk sırasında daima karşımıza bir takım engeller çıkacaktır işin doğası gereği. İşte bu engeller ile nasıl boğuştuğumuz ekonomi yönetiminin bir gerçeğidir. Ekonomi yönetiminin söyledikleri direkt olarak eyleme dönmez, bir gecikme yaşar, o yüzden bunu yan koltukta oturan biri gibi benzetme yaptık. Yan koltuktan otomibili sürene bir takım telkinler verilir fakat piyasa bunların hepsine kulak asmayabilir. Çünkü direksyonun başında en nihayetinde piyasa vardır. Piyasanın daime kendi çözümleri vardır. Fakat genel hareketleri bu otomobil analojisi ile anlatmak mümkün. Örneğin, otomobil ilerlerken, karşısına kırmızı ışık çıktığını var sayılım. Yani kesinlikle durmak gerektiğini söyler bize bu durum. Eğer bu kırmızı ışık çok önceden öngörülebilseydi evet belki trafik ışıklarına gelene kadar yavaş yavaş hız düşürülebilinirdi fakat piyasa daima gitmek istediği yere en çabuk şekilde gitmek ister. Bu yüzden trafik ışığına gelindiğinde kırmızı gören piyasa için iki seçenek vardır, ya fren yaparak duracak, ya da gaz-debriyaj ayarı tutturulmaya çalışırak o yokuşta otomobili geri kaçırmadan tutmaya çalışacak. Ekonomilerdeki bu ani kalkış ve duruşlarında sıradan insanları nasıl etkilediğini anlamak için, arka koltukta oturan ve elinde sıcak bir kahve kupası tutan biri hayal etmek doğru olabilir. Bu ani duruş kalkışlar yüzünden elinde tuttuğu kupadan kahve eline dökülürsek bu sefer kupayı da tutması sıcağa ne kadar dayanıklı olduğu ile ilgili olacaktır fakat hepimiz biliyoruz ki çok az insan bu konuda bağışıklık sahibidir. Yani çoğu için o kupayı elinden atacaktır. İşte yukarıda piyasanın söylemediğimiz bir özelliği de burada yerini bulacak, piyasa denen şey de aslında aynı anda hem otomobilin sürücü koltuğunda otomobili idare ediyor hem de bir yandan elinde kahve kupası tutuyordur. Eğer piyasa işi gücü bırakıp elindeki kahveyi dökmemek üzere aksiyonlar alırsa, burada otomobil verimli şekilde yol katedemeyecektir.
Yavaş yavaş piyasların önündeki risk tarafına geliyoruz. Yan koltukta piyasaya bir yol haritası çizen birileri var, onun dediklerini bazen kale alıyor bazen almıyor piyasa. Piyasa sonuçta otomobili o yokuş yukarı süren taraf ve elinde de dökmese iyi olacağı sıcak kahve ile dolu bir kupa var. Eğer bir hatasında kahveyi kucağına dökerse, otomobilin de kontrolünü kaybetmesi oldukça muhtemel ve otomobili geri kaçırınca da bu sefer ya ciddi bir kaza riski söz konusu olacak ya da bu sefer yan koltukta oturan kişi olaya müdahele edip el frenini çekecek, bu sefer de arka koltukta oturanların olaydan çoğu zaman habersiz insanların kahveleri dökülmeye başlayacak. Bugün hisse senedi piyasalarındaki durum aşağı yukarı buna benzer bir haldedir. Merkez bankaları şimdiye kadar büyük hatalar yaptılar, bu bir gerçek, piyasayı normalden daha dik yollara soktular, o yüzden sürüş daha da zor hale geldi. Bu analojide sadece bir otomobil olmadığını bilmek gerekiyor. Binlerce otomobil var ve hatta minibüs, otobüs gibi daha çok yolcu taşıyan araçlar da var. Evet hepsinin yandaki yolcu koltuğunda aynı kişi var, onun dedikleri eş zaman şekilde yayılıyor fakat direksiyonun başındakilerin de kendi kararları söz konusu. Bu noktada bazıları başka yolları tercih edecektir. Bazıları ise yanlış yoldan gittiklerini fark edecekler ya da gittikleri yol doğru olsa bile o yolun o esnada öngörülmeyen risklerle dolu olduğunu görecekler ve vazgeçeceklerdir. Şimdi asıl olan bu yollardan hangisinin nispeten daha az dik bir yokuş olduğu, hangisinin daha az riskler barındırdığını bulmak olacaktır. Fakat bu yollardan bazılarında da büyük fırsatların olacağını bilmek gerekiyor. Örnek vermek gerekirse, arzı sınırlı olan varlıklar/paralar, buna altın ve gümüş örnek verilebilir, altın ve gümüşü taklit eden, en azından yapısal olarak taklit eden bitçoin ve ethereum gibi kriptopara/varlıklar bu dönemde hisse senetlerinin yanında riski ufaltacak bir alternatif olabilir. Öte yandan iştigal alanı bu olan şirketlerin hisse senetleri de genel olarak piyasaların düşüşlerinden etkilenmeyebilirler de fakat genel olarak piyasanın tersine hareket etmek çok doğru değildir. O yüzden piyasa davranışı aksine hareket etmekten daha çok o enstrümanı değiştirmek daha faydalı olabilir. Bu konuları daha bir sonraki yazıda konuşacağız.
Vitruvius Kadını
