Connect with us

Hi, what are you looking for?

Ekonomi

Okunma Süresi: 6 Dakika

Türkiye’de İnternet

Takip edenler biliyorlar, bir süre önce ekonomik kriz başlığı altında yazmayı bırakacağımı söylemiştim çünkü Türkiye’de ekonomik krizin olduğuna inanmıyorum ben. “Hey, bir dakika! Nasıl ya, ekonomik kriz yok mu ülkede yani?” Evet, yok. Türkiye’nin ekonomisi bugün ne ise tam da hak ettiği yerdedir. Bu ekonomik kriz değil. Ekonomik kriz denen şey, ekonominin bulunduğu yerden daha kötü olduğu -bir süreliğine- durumlar için verilen bir tanımlamadır. Türkiye’de ekonomik kriz yok diyen siyasilerin de yalan söylediklerini düşünmüyorum bu yüzden. Türkiye’de ekonominin seviyesi bugün ne ise odur yani. Bunun birçok farklı sebebi var, ben en basitinden bir tanesini gündeme getirmek istiyorum.

OECD verilerine göre Türkiye internet hızında genel sıralamada 175 ülke arasında 103. sırada. İnternet fiyatlarında da -US dolar normalize- mobil internetin 1 gigabyte data için 0.72 dolar ödüyor. Bu da Türkiye’nin 180 ülke arasında 21. en pahalı interneti kullandığını söylüyor. Mobil internet hızında ise 140 ülke arasında 57. sırada. Dünya broadband ortalaması 55 Mbps civarında ve Türkiye’nin ortalaması da 27 Mbps civarında yani ortalamanın yarısı. Dahası Türkiye’nin internet hızı Avrupa’nın en yavaşı. İnterneti yavaş olan bir ülkenin ekonomisi hızlı olamaz! Bu tartışmaya kapalı bir konu ve direkt olarak bu internet hızının arttırılması için gerekli altyapı çalışmalarının acilen devreye alınması gerekiyor. Bu işin ucu çünkü ileride konuşacağız farklı yerlere gidiyor.

Bu ne demek biliyor musunuz? Hep söylenegelir öteden beri “Türkiye sanayi devrimini kaçırdı…” filan diye. Bu da zaten bu genel haliyle doğru bir kırınım yapılmadığı için eksik sonuca ulaştırır bizi fakat genel olarak doğru bir söylemdir ancak bu sanayi devrimi denen şeyin sürümleri vardır. Mesela buhar gücünün kullanılmaya başlandığı, ilk makinelerin üretimde yer aldığı sanayileşme dönemini “Birinci sanayi devrimi” olarak adlandırıyoruz. “İkinci sanayi devrimi” de elektriğin sanayide kullanılmaya başlandığı dönemi, gelişmeyi tanımlar. İşte aynı ikinci sanayi devriminde Türkiye’nin elektrik altyapısını kuramaması ne ise bugün “Dördüncü sanayi devrimi”nde olmazsa olmaz olan bu internet, ikinci sanayi devriminin elektriği gibidir. Yani Türkiye bugün dördüncü sanayi devrimini yakalayabilmesi için gerekli olan internet altyapısını oluşturamamış bir ülkedir. Bu durum da yeni üretim teknolojilerini kullanamayan bir sanayide, uluslararası pazarda rekabet gücünü gittikçe kaybedeceği anlamına geliyor.

Bu durum ışığında şimdi diyebilir miyiz ki biz Türkiye’de ekonomik kriz var? Tabii ki diyemeyiz. Eğer Türkiye bugün gelişmiş internet altyapısını tamamlamış, bu internet altyapısı üzerine inşa edeceği dördüncü sanayi devriminde gelişim göstermiş ve buna rağmen ekonomide bazı problemler yaşıyor olsaydı işte o zaman “Türkiye’de ekonomik kriz var.” diyecektik. Başka bir deyişle, bugün Gabon’un ekonomisi iyi mi? Peki bunu Gabon’da ekonomik kriz var şeklinde mi yorumlayacaktık? Tabii ki hayır. Aynı bu şekilde Türkiye’de de benzer bir durum söz konusu var. Evet, Türkiye nispeten gelişiyor; yani kendi kendisi içerisinde büyüyor fakat dünya daha hızlı büyüyor. Bu da net büyüme olarak aslında Türkiye’nin küçüldüğü anlamına geliyor. Yani Türkiye’nin dünya pazarında sahip olduğu pasta küçülüyor demek.

Daha önce söyledik fakat burada yeri gelmişken bir kez daha bu dördüncü sanayi devrimi ne demek bir bakmamız gerekiyor. Dördüncü sanayi devrimi, “4IR” (bundan sonra böyle yazacağım); gelişim füzyonu denen (füzyon birleşme demektir, aynı füzyon reaksiyonları gibi), farklı alanlardaki gelişmelerin bir potada eritilebildiği ve üretimde (buraya dikkat, üretimde olması gerekiyor bunun, yani manufacturing denen doğrudan üretim, hizmet yani services değil) kullanıldığı yeni bir üretim anlayışı demektir. Nedir bu gelişim alanları:

  1. Artificial Intelligence (AI) yani yapay zekâ
  2. Robotics, robot demek otomasyonun bir ilerisi demek; yani yapay zeka ile çalışan otomatik sistemler… Mesela 20 sene öncesinin otomobil fabrikalarında kullanılan o hidrolik kollar filan, bunlar otomasyon marifetiyle çalışan makinalardı. O makinelere siz çalışacakları çevreyi kartezyen koordinatlar biçiminde çok hassas şekilde önyüklüyordunuz, bugün o aletler kendileri düşünecekler. O zaman da robot oluyorlar işte, illaki “Richie Rich”teki “Hizmetçi İrona” gibi bir şey olması gerekmiyor.
  3. Internet of things, IoT, şeylerin interneti, nesnelerin interneti (buraya geleceğiz)
  4. 3D printing, 3 boyutlu yazıcılar
  5. Genetic engineering, genetik mühendisliği

Quantum Computing ayrıntılı bilgi için burayı okumanız faydalı olacaktır.

Burada en önemli olan unsur IoT denen nesnelerin interneti kısmı. Çünkü bu kısım internet altyapısı güçlü olmadığı takdirde kesinlikle olmayacak bir şey. Bu kısmın asıl özelliği de aslında 4ir’dan 5IR’a (beşinci sanayi devrimi) geçişi yapacak kapıdır. Yapay zekâ, robotlar filan bunu anlıyoruz. Bunlar zaten beraber çalışıyor. Otomasyon teknolojisinin bir üzeri bu aslında. 3 boyutlu yazıcısı kısmı daha da ilginç çünkü bu büyük bir devrim yapacak alanlardan biri. İnsanların kendi ihtiyaçlarının bir kısmını bu tür ekipmanlar üzerinden yapması mümkün olacak ileride. Bugün sanki hâlâ anca biblo yapılıyor gibi görülürken aslında direkt olarak son kullanıcının en ihtiyacı olan şeyi üretmede çok işe yarayan şeyler. Yani üç boyutlu yazıcısı olan bir araştırma ekibinin aslında creativity alanlarında çok daha önde olduğunu söyleyebiliriz.

Genetik mühendisliği kısmı da bir yandan tıp alanlarıyla ilgili iken öte yandan upgrade edilmiş insan vücudu tarafında kendisini gösterecek. Bu taraflarda çok fazla girmiyorum, bunu konuları en basit haliyle anlatan kitaplardan önerilerimi bırakıp geçeceğim: “Harari – Homo Deus, Ray Kurzweil – Humanity 2.0”.

Quantum computing için zaten referans verildiği için biz şimdi IoT denen şeye dönelim

IoT öyle bir teknoloji ki -ya da düşünce diyebiliriz ve hatta felsefe- her şeyin birbirine bağlı olduğu environment bir alan, çevre, bir dünya yaratacak bir şeydir. Bunu youtuberlar genellikle “Evdeki buzdolabı yumurta bitince sipariş verecek, kombi çalar saat ile konuşacak.” filan diye anlatıyorlar da bunlar belki değişimin %3’ü filan olacak. Asıl değişim yine fabrikalar tarafında.

Şimdi bir fabrikada envanter yönetimi genellikle envanter kontrolü yazılımları ile yapılır. Buraları anlatmak için başka bir yazı gerekiyor fakat çok hızlıca geçmek gerekiyor, lütfen buraları mantıklı düşünmeye çalışın: Bir uçak üzerinde 20 bin yapısal parça var (fuselage denir uçağın o silindirik gövdesine) bunun yanı sıra sıradan bir yolcu uçağı 5 milyondan fazla parçanın birleşmesiyle oluşuyor. Vidasından cıvatasına, perçinlerinden somunlarına vs. milyonlarca parça ve belki bu 5 milyon parçanın da 100 bin tanesi birbirinden farklı parçalar… Bunların envanter yönetimi tek tek sayımı, kontrolüne bağlı. Bir üretim sürekli olmak zorunda, yani “Boeing 787 Dreamliner” yapıldığı esnada fuselage perçinleri atılırken “Ya perçin vidası bitmiş ya.” denmez. Zaten böyle bir şey oluyorsa o fabrika fabrika değil, ahırdır. Zaten böyle ciddiyetsiz bir yer uçak muçak üretemez. Bu parçaların kontrolleri yapılır -örneğin perçin vidası- ve envanterden çekilirken aynı sanki o parçayı bir yapı marketten satın alır gibi alır fabrika içerisindeki bölümler. Barkot okutulur vs. işte bu üretim metodu değişiyor. Artık bunların hepsi otomatikleşecek.

Normal şartlar altında, perçin vidası sürekli kullanılan bir şey ve envanterden anbean düşer. Belli bir miktarın altına indiği zaman da bu perçinin siparişini geçsin diye satın almaya iletilir, satın alma perçinciyi arar, “Bize perçin vidası yolla.” diye sipariş geçer filan. Bu, bugün aslında daha bir otomatik fakat İoT sayesinde artık diferansiyel şekilde yapılabilecek. Yani daha o perçini atarken robot envanterde kaç perçin vidası kaldığını bilecek, kendi üretimini yapacağı fuselage adetini bilecek, gelecekteki üretim hızına göre kendisi sipariş geçecek. Bu siparişi de perçin vidası fabrikasının üretim hattındaki robot alacak ve sıradaki üretim olarak kendi iş listesine koyacak. Perçin vidası üretilecek ve bant çıkışında kargo robotu depoya gönderirken daha o perçinlerin kime gönderileceği biliniyor olacak. Bunların hepsi de productivity arttırıcı üretim anlayışlarıdır. Yani toplam faktör verimliliğini arttırır. İsrafı ve ziyanı azaltır. Gereksiz yere stok çalışılmasının önüne geçer. Kusursuz üretim de cabası.

Şimdi diyelim ki böyle bir rekabet piyasasında sizin internetiniz zayıf, makinaların birbirleriyle kusursuz iletişim için ihtiyaç duydukları bant genişliğine sahip değilsiniz ya da internet bağlantısı sürekli değil (ara ara kopuyor, sistemde glitch oluyor filan.). Bu, sizin bu sanayi ortamında yeriniz yok demek. O zaman siz üretseniz bile satamazsınız demek çünkü fiyat rekabetinde çoktan yenilmiş oluyorsunuz.

Evet; Türkiye’de bu 4IR konusunda, dünya’da “lighthouse factory” diye telaffuz edilen fabrikalardan yok değil. Bunlardan birisi Petkim, bir diğeri Arçelik (Romanya’daki fabrikası yalnız), bir diğeri de Ford Oto sanırım. İlginçtir, Petkim Azerbaycanlı Socar’ın; Arçelik tarafında ise Türkiye Eskişehir’deki fabrikası değil de Romanya’daki fabrikası; Ford Oto ise Ford Motor Company ile Koç Holding iştiraki yani o da yüzde yüz Türk sermayesi değil. Diğer fabrikalarımız hâlâ çağının 30 sene gerisinden geliyor. 90’ların ya da en iyi 2000’lerin üretim teknolojilerini kullanıyorlar. Fiyat rekabeti denen şey işte böyle bir şey. Bugün Japonya’da hala daha negatif faiz olmasının bir sebebi de budur. Fiyat enflasyonu yok çünkü Japonya’da. Bunun sebebi ise üretimin aşırı rekabetçi ve üretilen malın satış fiyatı ucuz olması.

Kısacası bu IoT işini öyle “Buzdolabı ile bakkal konuşuyor, mutfak robotu ütüyle konuşuyor” diye düşünmeyin ya da “Bluetooth hoparlör sabah alarm çalıyor” filan. Ne o öyle ezan okuyan saat gibi. Bunlar teknoloji filan değil. Asıl teknoloji işte bu “B2B” denen “business to business” yani son kullanıcıya bağlı olan değil fabrikanın diğer fabrikaya bağlı olması durumu.

Bu internet hızı olayını hâlâ eğer “Dizi izlerken takılıyor.” zihniyetiyle düşünen varsa zaten önümüzdeki günlerde refah bir hayat yaşamayı hak etmiyor demektir. Eğer ülkeyi yönetenler de interneti hâlâ oyuncak gibi bir şey olarak algılıyorsa onlar da yakında zaten o lüks makam araçlarına binmelerini sağlayan vergi paralarının azaldığını görürler. Türkiye’nin bu araba sevdası zaten ülkenin başını yakacak. Fakirinden zenginine tuhaf bir araba sevdası söz konusu. Özellikle araba diyorum çünkü mantıkları bu yani. Türkiye’de sadece makam araçlarının sayısı sanırım 20 bin vardır, en az 150 bin euroluk lüks araçlardan 300 milyon euro yapıyor ve bunları aşağı yukarı 2 senede bir yeniliyorlar. Sadece arabaya bu iktidarın en az 7-8 milyar euro para harcamış olduğunu kabaca hesaplayabiliyoruz. “7-8 milyar euro”. Sadece araba bakın. Bunun işletme maliyeti %50’si olsa toplam 10-12 milyar euro devletin lüks araç gideri var. Bütün makam araçlarını saymıyorum, sadece gereksiz olanları hesaplıyorum. Bugün 20 milyar dolara nükleer santral yapıyoruz, hesabını siz yapın. Bununla birlikte bu durumu sıradan hane halkı düzeyine indirince de böyle olduğunu görüyoruz. Gelirinin %60’ını arabasına harcayan bir toplumuz. Zengin görünmeyi zenginliğin kendisine tercih eden bir toplumuz. Her şeyimiz rol icabı.

Türkiye’nin elindeki kozların sonuncusu oynanıyor. Bundan önce çoğu fabrika devletindi ve özelleştirmeler ile elde edilecek para ile ülkeyi kalkındırmak mümkündü. Bu koz ne yazık ki çok kötü kullanıldı. Türkiye’nin en büyük kozu da Türk ordusunu ihraç etmekti. Bugün Türkiye bunu yapıyor, ordusunu ihraç ediyor. Bu kozu da eğer kötü kullanırsa Türkiye; oradan sağlanacak faydalar da yine böyle araba, lüks harcamalar vs. ile israf edilirse eğer; bu ülke parçalanır, haberiniz olsun. Ekonomi her şeyin başıdır. Ha; son bir kozu daha var, kimse alınmasın, Güney Asya nispeten biraz öyle tutundu fakat onlardan da çok umut yok hâlâ daha.

Written By

Vitruvius Kadını

1 Comment

1 Comment

  1. ferhat karaaslan

    Ekim 22, 2021 at 11:50 am

    Güney asya kozunu biraz açar mısınız?

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

.

Bunları da beğenebilirsiniz

Econ 101

Enflasyon hakkında konuşmadan önce aslında nominal varlık – reel varlık nedir bunun bir ayrımını yaparak başlamak gerekiyor. Nominal varlık nedir diye anlatmadan önce de...

BIST

Geçtiğimiz sene 2021 ve hatta 2020‘nin devamı gibi olduğu için 2020‘den bu yana düşünmek daha doğru olacaktır, dünya borsalarında ilginç hareketler gördük. Bundan tabii...

Sosyoloji

Politikayı küçümseyen ya da bir kenara koyan her birey profesyonel hayatında kaybetmeye mahkumdur, hadi hadi kayıp demeyelim de büyük bir potansiyelin kaybı diyelim buna....

Ekonomi

Türkiye’de konservatif kapital, yani konservatif kafanın, zihniyetin elindeki sermaye 21. yüzyıl ideallerini anlamanın çok uzağında olduğundan kendisini 21. yüzyılın ikinci yarısına atmayı başaramayacak. Bunun...

Felsefe

Klasik dönem felsefecilerinden Platon ve Aristoteles‘in insan-topluluk-devlet anlayışı üzerinden siyaset nedir, neden yapılır, neden yapılmalıdır gibi konuları konuşacağımız bir yazı olacak. Bunu anlatırken de...

Finans

Bu yazı daha önce başka bir yerde yayınlanmamış, direkt olarak Postevre’ye yazılmış bir yazı olacak ve konumuz da DeFi yani Merkeziyetsiz Finans. DeFi denen...

Econ 101

Enflasyonist ortamda paranın değerini korumak için yapılması gerekenler tarafında bu sefer daha özele inip borsa yatırımı enflasyonist ortamda iyi bir fikir midir konusunu tartışmamız...

Econ 101

Merkez bankaları bulundukları ülke piyasanın sorunsuz işlemesi için gerekli para arzını ve akışını kontrol eden bağımsız kurumlar olarak ortaya çıkmışlardır. Bu yazıda merkez bankacılığı...

Sitemizde bulunan toplam yazı sayısı: 61