Connect with us

Hi, what are you looking for?

What is finance?

Finans

Okunma Süresi: 12 Dakika

Finans Sadece Finansallar Mıdır?

Bu yazıda genel olarak yaptığım paylaşımların neden çok farklı alanlarda olduğunu anlatmaya çalışacağım. Aslında bu paylaşım yaptığım birbirinden çok farklı gibi görülen alanlar birbirlerinden çok da farklı görmemem en baştaki sebep fakat bunu da altını dolduracak şekilde izah etmek istiyorum. Genel olarak “farklı alanlar ” ile kastım, felsefe, sosyoloji, psikoloji, siyaset, politika, (neden bu iki kelimeyi ayrı anlamlarda kullandığımı da açıklayacağım), uluslararası ilişkiler, jeopolitik, ekonomi, finans, bilim ve teknoloji, matematik, bankacılık ve merkez bankacılığı konuları olacak. E geriye ne kaldı diye düşünülebilir, böyle düşünülmesin hatta bu sıraladığımız alanlar da kimsenin gözünü korkutmasın.

Felsefe bize olan biteni temiz şekilde anlamamız için lazım. Temizden kastım da özellikle içinde bulunduğumuz postmodernist zeitgeist söylemlerinde hakikat ile aranın açıldığı bir ortamda bize çok büyük fayda sağlıyor. Örneğin, dillere pelesenk olmuş post-truth denen mefhum, konunun özünü anlayamamış insanlar tarafından sanki her türlü sözel tartışmada bir silah olarak kullanıldığından, bunun ne olduğunu iyi anlamak bizim aynı eski çağ savaşçılarının üzerlerine giydikleri bir zırh vazifesi görüyor. Nedir bu post-truth? Post-truth kabaca, söylemler ile hakikat arasındaki farkın daha önceden dümdüz bir şekilde yalan olarak addedilen çizginin, yeni söylem ile beraber daha kalın bulanık bir tabaka haline getirilmesi demek. Şöyle örnek vermek çok mümkün: diyelim ki internetten konuştuğunuz biriyle flört halindesiniz ve karşı taraf size boyunun 1.90 olduğunu söyledi. Fakat hakikat aslında böyle değil ve boyu 1.70 olsun. Bunu yapmaktaki amacı, çok net bir şekilde ilk buluşmayı koparmak için elinden geleni yapmak olduğunu anlıyoruz. Burada hakikat direkt olarak metrik şekilde ölçülebilir olmasına rağmen bu yalanın söylenmesi, ilk aşmada işe yaramaz gibi görünürken, çünkü dümdüz şekilde yalan konuşuluyor, fakat ilk buluşmanın koparılmasına etkisi olduğu anda bir gerçek halini alıyor. Buna d gülünç şekilde alternatif gerçek deniyor. Hakikatin konuşulmadığı bunun yerine yalanın tercih edildiği bu ortamda sonuç olarak karşı tarafın dikkati çekildiği ve ilk buluşma koparıldığı anda artık gündem başka çarptırmalara doğru ilerlemek zorunda. Evet ilk buluşmada tarafın yalan söylediği ortaya çıkacak. Öte yandan bunu neden yaptığını anlatması şansını da tanıyor. Daha önceden hakikat olduğu şekliyle konuşulduğu zaman o ilk buluşma hiç olmayacaktı. Bu örnek, post-truth’un işlevini öne çıkaran bir örnek. Öte yandan politika tarafında bunun çok daha ileri versiyonları kullanılıyor. Anahtar ölçüt şu: hakikat ile söylem arasındaki farkın eskiden yalan olarak bilinen çizginin daha yumuşak tonlarda bir geçiş sağlanarak çizginin yerinin bulanıklaştırılması yoluyla çizginin ortadan kaldırılması mekanizmasının metotlarının her biri post-truth taktiklerine girer. Post-truth mefhumunu anlamak için felsefi düşünebilmemiz gerekiyor. Felsefe yapmanın metotlarını iyi anlamış olmamız gerekiyor. Bunun için de temel olarak eski filozofların konuştuklarından haberdar olmamız gerekiyor. Bizim amacımız burada düşün dünyasına yeni bir alan açmak değil. Yani otomobillerden anlamamız lazım, iyi bir şoför olabilmek için. Oturup da otomobil fabrikası kurup otomobil üretimi yapmayacağız yani. Bize otomobilin nasıl bir mekanizması olduğunu bilmek yeterli. Motor nasıl çalışır, aktarma nasıl işlev görür bunlar hakkında ne kadar çok bilgi sahibi olursak, otomobili de o denli verimli kullanırız ve kaza riskimizi azaltırız. Mantık kabaca felsefe bilmenin neden önemli olduğunu anlatma tarafında böyle.

Politika tarafına geldiğimizde ise, mevzu direkt olarak ekonomi ile ilgili. Ekonomi bilgisi zaten kaba hatlarıyla hem kitaplarda yer alan hem de günümüzde hâlâ üretilen bir bilgi. Arz-talep ilişkisi, kur ilişkisi ve hatta tüketici davranışı gibi konular direkt olarak ekonominin alanı içerisine giriyor. Fakat bu bilgiler herkes için açık ve geçerli. O halde iktisadi olarak bir transaksiyonda taraflardan biri olarak nasıl fayda sağlarız? Başka bir soru: ekonomi makinasının çalıştığı denklem kabaca, iktisadi faktörlerin, yani emeğin, doğal kaynakların, sermayenin ve teknolojinin bir fonksiyonu ise bu faktörlere erişim konusunda izlediğimiz yol, takip ettiğimiz plan, genel olarak uyguladığımız politikayı oluşturur. Kısacası, politika bir yol haritasıdır ve nasıl yapıldığını bilmek, özellikle ekonomi içerisindeki aktörlerin, bunlar piyasa olur regülatör olur, aksiyonlarını neye göre nasıl seçtiklerini anlamada bize yardımcı olacak bir alandır. Politikayı da hem genel manasıyla böyle yol yordam belirleme ve bunu takip etmede alınacak aksiyon paketlerinin neler olduğunu öngörmede lazım olacak hem de ülkelerin genel olarak kendi emellerinin ne olduğunu ve bu emel doğrultusunda aldıkları yolda nerede olduklarını görebilmemizin önünü açacak bir çalışma alanıdır. Politikayı da içine de genel olarak siyaset ve uluslararası ilişkiler olarak ikiye ayırıp algılayabiliriz.

Siyaset derken, takip edilen politikaların sahadaki aksiyonlarının tümü olarak algılamamız lazım. Yani kabaca, politika derken kapalı kapılar ardında yapılan planları, siyaset de kamuoyu karşısında kürsü üzerinden yapılan konuşmaları anlamalıyız. Bazen alınmak istenen yol ile yapılan siyaset arasında ciddi farklar olabilir. Bu da zaten siyasetin başarısını gösterir. Yani başarılı siyaset, takip edilen politikayı hissettirmeyen siyasettir. Bunu sanırım bir örnek ile açıklamak çok daha kolay olacak: örnek olarak, Recep Tayyip Erdoğan’ın Nass söylemi çok güzel bir örnektir. Asıl politika yaklaşan seçimlerde halka yalancı bir refah dönemi yaşatarak oy toplamak ve seçimi kazanmaktı. Bunun için de faizlerin indirilip, kredilerin çoğaltılması gerekiyordu. Enflasyonist bir dönem kurgulayıp, borcu borçla döndürürken, vadesi gelen borcun enflasyona yedirilmesi suretiyle arada arta kalan gerçek alım gücü farkını sanki hak edilmiş bir alım gücü olarak gören halk kendisini önceki haline daha büyük bir refah içinde yaşıyor hissini geliştirecek ve bunun da böyle devam etmesini istediğinden ötürü bu yolda gideceğini söz veren politikacıya oyunu verecekti. Recep Tayyip Erdoğan’ın, seçimlerden önce, “seçimler geçtikten sonra da faizleri indirmeye devam edeceğiz” söyleminin de asıl sebebi, halkın “böyle devam edeceğini garanti edene oyumu veririm” düşüncesinin karşılığı olarak görmemiz gerekir. Fakat başlatılacak bu faiz indirim döngüsüne de bir bahane lazımdı. Ülke makroekonomik verilerinin oldukça bozuk olduğu yani faiz indirim döngüsünün içerisine girmemiz için uygun şartların olmadı bir ortamda bunu başarmanın tek yolu da “göklerden gelen bir karar vardır” söyleminden geçtiğini düşünen Recep Tayyip Erdoğan bu Nass söylemini arkasına alarak “bizim kitabımız bunu emrediyor” diyerekten faiz indirimi döngüsünü başlattı. Bu güzel bir bahaneydi ve profesyonel finans camiası bunun iktisadi olarak yanlış olduğunu bilmesine rağmen işin rabbani tarafında bilgi sahibi olmayışı onları da ters köşe yaptı ve bu kargaşada faiz indirimi döngüsü başlatıldı. Sonuç olarak genişlemeci para politikalarına getirdi konuyu, geçici bir refah sağlandı ve iktidar partisi bu kötü iktisadi ortamda dahi kendi oylarını koruyarak seçimleri kazandı. İşte siyaset tam olarak politikanın bu mecrasıdır. Yani politikanın icra edildiği alan siyaset meydanıdır. Bu yüzden siyaseti yakından takip edip, asıl izlenen politikanın ne olabileceğini tahmin etmeye çalışmak ve güncel kalmak bize finansal öngörülerimizde yardımcı olacaktır. Çünkü en nihayetinde regülatör var.

Uluslararası politik de ülkelerin mega idealarının ve bekalarının devamı için takip edilen en temel politikalarının birbirleriyle çatışan alanlarda yürütülen siyasetin temaslarının yapıldığı alandır. Bir tarafı diplomasi, bir tarafı da siyasettir. Yani bir ülke var, bunun nihai emelleri var, dünya üzerinde her ülkenin nihai emeli dünyaya hükmetmektir en nihayetinde fakat bu aşamaya gelene kadar da uğraması gereken ana istasyonların yol haritası kabaca belirlidir. Bu durak noktaları onların politikaları anlamına gelir. Fakat bunu her ülke kendince yapacağından bunlar arasındaki ilişki de uluslararası ilişkilerin konusudur. Uluslararası ilişkiler bağlamında ülkelerin birbirleriyle nasıl flört ettiklerini ya da nasıl bir çekişme içinde olduklarını anlamak gelecekteki iktisadi aksiyonlarının da kestirimi açısından oldukça önemlidir, önemli olmasından ziyade hatta bir gerektir. Buna kanıt olarak da günümüzde oldukça büyük ve stratejik bir öneme sahip olan çip endüstrisinden örnek verebiliriz. İlk entegre devrenin icadından sonra ciddi bir ivme ile büyüyen çip endüstrisi ABD’de 1950’li yıllarda dönemin en gözde iş alanlarından biriydi. Hatta bugün Silicon Valley diye ün yapmış California’daki bu bölge bugünkü popülerliğini (her ne zaman git gide azalsa da) o günlerdeki bu çip furyasına bağlıdır. Ayrıntıları belki başka bir yazıda konuşmak gerekir fakat kısaca, Fairchild adlı bir çip üreticisi, ABD’de yükselen çip yapımı işi için istedikleri kalitede ve hızda ve ucuzlukta iş gücü bulamama noktasına geliyorlar ve Asya ülkelerine açılıyorlar. O zamanda da Taiwan, Hong Kong, Singapur, Güney Kore (Güney Kore aralarındaki en kötü durumda olanı) gibi ülkelerde de aynı bugün olduğu gibi karışıklıklar söz konusu. Fairchild önce Hong Kong’da sonra Taiwan’da fabrikalar kuruyor. Asıl sebebi ucuz işçilik. Özellikle Asyalı kadınların, monoton işlerdeki başarısı ve ürettikleri çiplerin kalitesi ve üretim hızı ABD’li işçilerden çok ama çok üst düzeyde. Bu sonuçta bir risk yatırım evet, fakat ABD ve Asya arasındaki uluslararası ilişkiler de eğer belli bir temayülde olmasaydı bu işlerin alınabilecek risk düzeyinde olmadığı da aşikârdır. Zamanın dış politika stratejistleri bu konu hakkında başarılı öngörülerde bulunmuşlardır. Bu örnekle anlıyoruz ki uluslararası ilişkiler orta vadeli gidişatı iyi anlamak için oldukça faydalı kestirimler yapabiliyor. Bu da tabii ki fırsat arayışı içindeki direkt yatırımcı olsun ya da sıcak para ile mali piyasalarda getiri arayanlar olsun, uluslararası ilişkiler alanının çalışmalarından faydalanmayı bilmesi gerekir.

Jeopolitik de bu konuda istisna değil. Jeopolitik aslında uluslararası ilişkilerin ve dış politikanın harita üzerindeki ya da coğrafi realitesi olarak düşünebiliriz. Jeopolitik neden meselenin özünde coğrafya vardır. Coğrafyanın konusu da insan ve insanın üzerinde yaşadığı o bölgenin fiziki şartlarıdır. Genel bir örnek olması açısından, İstanbul Boğazı’nın iki yakası arasına bir köprü inşa etmek büyük iktisadi faydalar sağlayacak jeopolitik bir hamledir. Çünkü bu iki yaka arasındaki trafik bir şekilde yüksektir ve karşıya geçişte ciddi zaman ve enerji harcanır. Bunu daha hızlı hale getirmek için bir asma köprü inşa etmek (bugün boğaz 3 köprü ve 2 tünel ile geçiliyor) stratejik bir hamledir, çok açık. Bu aslında jeopolitik bir zorunluluktur. Bunun farkında olan bir yatırımcı da boğazın iki yakası arasına inşa edilecek bir köprünün büyük faydalar sağlayacağını fark ederek, bu konu üzerinde bir gelişme olup olmadığını yakından takip ettiği zaman, bardağın taşmasını sağlayan o damlanın aktığı gün kendi riski algısına göre bir pozisyon alabilmesine imkân sağlar. Örnek olarak, boğaza bir köprü yapılacağı haberinin artık resmi ağızlar tarafından dillendirilmesi konuya uzak olan kişilerin hemen çimento/beton şirketlerinin hisse senetlerine üşüşmelerine sebep olacaktır. Fakat burada önceden pozisyonlanmış birisi çoktan bu üşüşmenin ilk aşamasında kâr edip, çılgınlığın gerçekler ile çarpışacağı noktaya kadar dikkatle izleyip, gelen likiditeyi kendi çıkışı olarak kullanıp, kâr edebilir. Bir benzerini de artık “ben geliyorum” diyen, 2022 Şubat ayında çıkan Ukrayna-Rusya savaşında gördük. Rusya’nın Ukrayna’yı ilhak edişi, küresel piyasalarda ciddi yankı buldu. Özellikle demir-çelik, enerji ve buğday fiyatlarında ciddi ralliler görüldü. Ukrayna ve Rus ekonomilerinin kompleksitesini ve bu iki ülkenin en çok ne ihraç ettiğinin bilenler emtia fiyatlarının ciddi bir yükseliş içerisinde olacağını biliyorlardı. Burada iş daha çok jeopolitik tarafta kestirimlerin yapılmasına kalmıştı. Jeopolitik olarak da bölgede bir savaşın çıkacağı zaten belliydi fakat bunun zamanlaması kestirilemiyordu. Öte yandan burada bir savaşın çıkacağını bekleyenler artan tansiyonu izleyip ona göre pozisyon alabilirler ya da zaten daha önce kurguladıkları oyun haritasına göre kesin haberlerin gelişi ile aksiyonlarını alabilirler, ki aldılar da. Dünya’da benzer yüksek tansiyonlu bölgeleri bilmek ve oralarda çıkacak olası bir çatışmanın hangi sektörleri etkileyeceğini tahmin etmek yine finansal piyasalarda büyük getirilerin önünü açma ihtimalini barındırıyor. Jeopolitik bu yüzden önemli oluyor. Coğrafi olarak da hangi bölgenin ne üretimi için elverişli olduğunu bilmek gibi de pasif faydaları olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Bilim ve teknoloji tarafında konu zaten gayet açık aslında. Ciddi bir teknolojik gelişmenin ekonomi için faydasını derin derin anlatmaya gerek dahi yok. Bunun en güzel örneğini blockchain teknolojisinde gördük. Her dönemin kendi teknolojik zeitgeist vardır. Bundan 150 sene önce demiryolu ve demir-çelik şirketleri ABD’de hisse senedi endekslerinin lokomotifi iken daha sonrasında otomobil şirketleri olmuştu. Ondan sonra elektronik şirketleri. Ardından savunma sanayii şirketleri, bilgisayar şirketleri ve günümüze yaklaştıkça 1990’larda internet şirketleri tahta oturdu. Geçtiğimiz 3-5 yıl için blockchain gözde iken bugün yapay zekâ şirketleri oldukça revaçta. Bunların hepsinin yansıması da daima bankacılık ve finans tarafında hissediliyor.

Matematik bizim dünyayı ve evreni anlama yolumuz. Çok basit bir regresyon analizi yaparken bile matematiğe ihtiyacımız var. Aslında matematik her alanda daima bizimle iç içe. Matematik hakkında da uzun uzun felsefi yazılar yazmak mümkün. Matematiğin iyi bir şey olduğunu anlatmaya harcanacak zamanın boşa geçirilmiş vakit olarak gördüğümden fazla burada vakit harcamak istemiyorum. Matematik bilgisini sınırsızca geliştiren birinin değil sadece finansta hayatın her alanında başarılı olacağını unutmamak lazım. Bunun yanına ben bir de mekanik ekliyorum. Zaten eski mekanikçilerin çoğu matematikçiydi ya da tam tersi. Mekanik aldatılamayan bir mefhum olmasından mütevellit evrensel kanunları iyi anlamak ve neyin abartıya kaçtığını neyin doğru tanımladığını anlamak için çok faydalı. Zaten iyi bir mekanikçi, iyi de bir matematikçi olmak zorunda. İyi bir matematikçi de felsefi düşünmeyi becerebilmesi gerekiyor. Matematik tamamen soyut kavramlardan oluşan bir tür dil. Mustafa Yağcı’nın bir dersinde tahtaya elma figürü çizip, “bu ne?” diye sorması ve öğrencilerin de “elma” diye cevap vermesi üzerine “e hadi yiyin o zaman” demesi matematiğin soyut bir şey olduğunu çok iyi anlatır. Peki bu noktada mekanik neden lazım? Matematiksel olarak 3 metre dediğimiz zaman, aşağı yukarı kafamızda bir büyüklük imgelenir, bu iyidir de. Öte yandan gerçek hayata geçtiğimiz zaman hiçbir şeyin boyu tam olarak 3 metre değildir. Tam olarak 3 metre olmak ne demek denirse de 3 metre uzunluktan 0.000….01 mikron bile uzun ya da kısa olmamak demektir. Matematiksel olarak biz hesap yaparken o şey her neyse boyunu 3 metre “kabul” ederiz, aslında 3 diye de bir şey yoktur gerçek dünyada fakat buraya girmeye şu an gerek yok. Gerçek hayatta ne 3 diye bir şey ne de tam olarak 3 metre uzunluğunda bir şey vardır. Gerçek hayat matematikte ideal edildiği üzere kusursuz değil gayet kusurlu, kırıklı çatlaklı ve gariptir. Mekanik bize mühendislik formasyonunu da öğretir. Bunlar da matematiğin içindedir fakat mekanik prensipleri günlük yaşamımızda gözlemleyebildiğimiz için kendimizi bir nebze olsun rahat hissederiz. Bu gözlemlediğimiz fenomenleri de şaşmaz bir dil ile ifade etmek istediğimiz zaman bunu matematik ile yaparız.

Bankacılık çoğu insanın aklında hâlâ su faturasını yatırdığı bir gişe olarak yer ediyor aklında ya da maaşını çektiği bir yer. Kimileri için ise kredi kullanıp ev, araba aldığı bir yer; kimileri için ise kredi kartı demek tamamen. Bankacılık bunlardan çok daha fazlası. Bankacılık hakkında çok fazla yazı yazdım. Bankacılığın daha doğrusu bankerliğin (Türk halkının aklına dolandırıcılar gelir hemen) önemi aslında değişmezdir. Herhangi bir iktisadi aktivitede paraya ihtiyaç duyarız ve para ile ilgili her türlü olayda banka denen yer vardır. Bankaların başka hiçbir iş alanında olmayan ayrıcalıkları vardır. Bu da para yaratma haklarının olması kabaca. Kullandığımız her kuruş kredi aslında parasal genişlemedir ve bu ekonomiyi büyütür. Ekonominin ayarında ve faydalı şekilde büyümesi refah artırırken, gereksiz yere ve boş yere büyümesi ise enflasyon yaratır. Bu yüzden bankaların eline verilen bu para yaratma yetkisi sınırsız şekilde kullanılamaz ve regülatör tarafından düzenlenir. Bunu kabaca merkez bankası ve yardımcı kurumlar yapar. Merkez bankasına geçmeden önce bankacılığın iyi finans için çok önemli bir alan olduğunu ve banka bilançolarının aslında ekonominin röntgenini çektiğini bilmemiz gerekiyor. Bankacılık hakkında edindiğimiz her bilgi bizi finansta ileri taşır. Bankalardan nefret etmek ise bizi fakirleştirir. Bankalar kötü yerler değildir, bankayı kötüye kullanan ya da bankayı kötü kullanan insanlar yüzünden bankacılığa uzak durmak bize büyük zarar verir. Başlangıç olarak banka bilançosunun mekaniklerini bilmek, banka bilançosunu okumayı bilmek bize ciddi öngörü sağlayacaktır ve bankacılık ile haşır neşir olmak için en uygun yerdir. Mudilerin borcunun bankanın varlığı olduğunu anlamak ve bankacılığın paradan para kazanmaya çalışan bir alanı olduğunu tam olarak kavramak bize gidişat konusunda bankaların nasıl aksiyonlar alabileceğini tahminde bulunmanın önünü açar. Finansal enstrümanların da neler olduğunu öğrenmeye başlamak için bankacılık, doğru bir başlangıç noktasıdır.

Merkez bankacılığı! İşte geldik bütün sihrin gerçekleştiği yere. Merkez bankacılığı! Bu bir bankacılıktan ötesi. Bankacılıkta en nihayetinde mekanik prensiplere takılırız fakat merkez bankacılığı neredeyse mekanik prensiplere dahi meydan okuyan bir alandır. İşte burada devreye çok ciddi ölçüde davranışsal finans ve ekonomi devreye giriyor. Bankacılık sistemi ve merkez bankacılığı arasındaki ilişkiyi iyi anlamak mali piyasaların yönünün kestirimi için alternatifsiz, amasız fakatsız bir zorunluluktur. Merkez bankası parayı var eden yerdir. Yukarıda bankacılık için paranın yaratıldığı yer dedik, bankaları paranın yaratıldığı işin maslahat kısmının, ameleliğinin yapıldığı yer olarak anlamamız lazım. Bankalar para yaratımına vesile olan yerler iken merkez bankası para denen şeyi var eder. Önce kavramsal olarak var eder. Sonra bir miktar, aynı ateşleme bujisi gibi materyal olarak da var eder (base money/para tabanı) daha sonra da zincirleme reaksiyonu bankacılığa bırakır. Bilanço iki taraflıdır. Varlık tarafı ve yükümlülük tarafı. Fakat bilançolar da birbirlerinin iki tarafıdır. Yani şirketlerin bilançoları ile bankaların bilançoları birbirlerinin iki tarafıdır, kabaca konuşursak. Bütün banka bilançolarını tek bir bilançoya konsolide edersek, bankacılık sisteminin bilançosu ortaya çıkar ve aynı şekilde bütün şirketlerin bilançolarını da konsolide edersek tek bir bilançoya, banka bilançolarının bir nevi tersi ortaya çıkar. Şimdi bu iki bilançoyu da konsolide edersek, yani şirketlerin borçlarını ödediği, dolayısıyla bankalarda varlık kalmadığı (şirketin borcu bankanın varlığıdır) ancak kendisine kalan kârın göründüğü bir bilançoya dönüştüğünü ve bunun aynısının da şirket bilançoları için de yapıldığını düşünelim (şirketler borçlarını ödediler ve ellerinde kalan neyse o ortaya çıktı). Bir de buna bireysellerin bilançolarını ekleyelim. Bütün bu üç bilançoyu da tekrar konsolide edelim ve buna karşılık koyacağımız bilanço merkez bankası bilançosu olacaktır. Merkez bankacılığı çok farklı bir iştir ve bankacılık kadar basit değildir. Buradan bankacılığın basit bir iş olduğu anlaşılmasın, merkez bankacılığı çok daha zor bir iş olduğu anlaşılsın. Bana kalırsa, merkez bankacılığı hiçbir zaman öğrenmesi bitmeyecek alanlardan biridir. Aslında özü itibariyle her alan öyledir fakat merkez bankacılığı çok daha belirsiz, çok daha insan davranışıyla ancak muhkem olabilen bir alan. Kabaca bu yüzden sosyoloji ile psikoloji ile ilgilenmek gerekiyor. İnsanların parasal aksiyonlara karşı davranışlarının ne olacağını kestirip onları yönlendirmek için aksiyonlar alınması gereken bir yer merkez bankacılığı. Bugün pozitif bilimsel insan davranışını henüz modelleyemiyor. Bu yüzden gelecek belirsizlikler ile dolu. Merkez bankacılığı bu belirsizlikler arasında kendisine ve dolayısıyla insanlara bir yol haritası oluşturmaya çalışan bir alandır. Kısacası, kaderimizi, yaşamımızı belirler. Bu konu hakkında bilgi sahibi olmamak, yaşamı salmak, oluruna bırakmak anlamına gelir. Teslim olmak anlamına gelir. Yaşamımız üzerine herhangi bir yetkinlik iradesi koymamak, baştan kaybetmek anlamına gelir. Tamamen tesadüfen ve rassal şekilde yaşamak anlamına gelir. Merkez bankacılığı hakkında okuma yapmak aynı zaman entelektüel bir uğraştır da. Biraz daha ayrıntılı bir okuma yapmak için bu bağlantıdan ilgili makaleye ulaşabilirsiniz.


Bu yazıda genel olarak finansal dünyada aksiyon almak için hangi alanları neden takip ettiğimi anlatmaya çalıştım. Burada finansın içindeki indirgenmiş nakit akışı, şirket değerleme, bilanço okuma ve muhasebe gibi kısımlarda bazı konuların konuşulmadığını düşünenler olabilir. Haklı bir düşünce olur bu da. Benim işim finansal tablolar hazırlamak değil. Şirket değerlemesi yapmak gibi bir amacım da yok. Daha çok yükselen trendlerin neler olduğunu görüp bu alanda sıçrama yapabilecek sektörleri önceden keşfedip bunlara yatırım yapmayı tercih eden bir biriyim. Öte yandan portföy çeşitlendirmesi ve risk yönetimi gibi konularda da pek konuşmadık. İşin portföy yönetimi kısmı tamamen başka bir konu. Bu konu hakkında da dolayısıyla başka bir yazı yazmak gerekir. Yukarıda bahsettiğim gibi burada daha çok araştırma yaptığım alanların neden ilk bakışta çok geniş gelebileceğini izah etmeye çalıştım. Farklı görünen alanların aslında birbirleriyle ne kadar yakından ilişkili olduğunu göstermeye çalıştım. Öte yandan dikkat edilirse, bu okumalar sadece işin belki de başlangıç kısmı. Ne zaman alınır ve ne zaman satılır konusu bambaşka bir konu. Kervan yürürken şirketin finansallarının değerlendirilmesi bambaşka bir konu. Bu konular özelinde de zaten sadece bu işleri yapan finans çalışanları var. Benim vurgulamak istediğim nokta bu yazıda yer alan konuların derinlemesine bilinmesinin bize öngörü katacağıdır. Yıl içerisinde bir şirketin gidişatını incelemek çok daha başka bir iş ve finansallar çok iyi gitse bile yukarıda bahsettiğimiz sıradan bir jeopolitik kargaşa finansallardan bağımsız şekilde o şirketin hisselerinin fiyatını etkileyecektir. Burada finansalların durumunu bilmek bize şirketin hisselerinin çok ucuz ya da pahalı olup olmadığı konusunda net bilgi sunar ve güvenli yatırım yapmamızı sağlar. Yatırım işleri bu bağlamıyla çift taraftan değerlendirilmelidir. Adil fiyatlamanın ne olması gerektiğini bize finansallar söyler fakat bunun nasıl değerleyeceğine piyasa karar verir. Piyasanın davranışını kestirebilmek için yapılması gerekenler bu yazının yazılma bahanesi oldu diyebilirim.

 

 

Written By

Vitruvius Kadını

Click to comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

.

Bunları da beğenebilirsiniz

ABD Ekonomisi

ABD Merkez Bankası FED Mayıs ve Haziran FOMC toplantılarında sırasıyla 50 ve 75 baz puan faiz arttırımlarıyla kendilerine göre fazla ısınan ekonomilerini biraz olsun...

Econ 101

Enflasyon hakkında konuşmadan önce aslında nominal varlık – reel varlık nedir bunun bir ayrımını yaparak başlamak gerekiyor. Nominal varlık nedir diye anlatmadan önce de...

Sosyoloji

Politikayı küçümseyen ya da bir kenara koyan her birey profesyonel hayatında kaybetmeye mahkumdur, hadi hadi kayıp demeyelim de büyük bir potansiyelin kaybı diyelim buna....

BIST

Geçtiğimiz sene 2021 ve hatta 2020‘nin devamı gibi olduğu için 2020‘den bu yana düşünmek daha doğru olacaktır, dünya borsalarında ilginç hareketler gördük. Bundan tabii...

Ekonomi

Türkiye’de konservatif kapital, yani konservatif kafanın, zihniyetin elindeki sermaye 21. yüzyıl ideallerini anlamanın çok uzağında olduğundan kendisini 21. yüzyılın ikinci yarısına atmayı başaramayacak. Bunun...

Felsefe

Klasik dönem felsefecilerinden Platon ve Aristoteles‘in insan-topluluk-devlet anlayışı üzerinden siyaset nedir, neden yapılır, neden yapılmalıdır gibi konuları konuşacağımız bir yazı olacak. Bunu anlatırken de...

Econ 101

Enflasyonist ortamda paranın değerini korumak için yapılması gerekenler tarafında bu sefer daha özele inip borsa yatırımı enflasyonist ortamda iyi bir fikir midir konusunu tartışmamız...

Türkiye Ekonomisi

Bu konu kendi özelinde konu bana göre çok çarpıcı. Bunun sebebi de aslında Türk halkının fakirliğinin temellerindeki problemlerinden birinin Türk halkının kendi karakteristik özelliklerinin...

Sitemizde bulunan toplam yazı sayısı: 63