Connect with us

Hi, what are you looking for?

Finans

Okunma Süresi: 13 Dakika

Sıradaki Finansal Krizin Çözümü Nasıl Olacak?

Piyasa profesyonellerinden akademiklere, politika yapıcılardan yöneticilere kadar her alanda ve spektrumda sorulan soru: “bir sonraki finansal kriz nasıl ve nereden patlak verecek?” Onulmaz bir unorthodox olarak bu soruyu şu şekilde sormak istiyorum: “bir sonraki finansal krizi nasıl çözebiliriz?” İlk soruda, krizin kendisini bir özne olarak kabul edip, bunun ne olacağını ararken; ikinci soruda ise özneyi yani krizin kendisini değil, krizin çözüm yöntemini aramayı amaç ediniyoruz. “E krizin nasıl bir şey olacağını bilmeden çözüm hakkında nasıl konuşacağız?” Aslında bir sonraki krizin ne olacağını hepimiz biliyoruz. Burada bir tahmine ya da kestirime ihtiyaç yok; bizi asıl zorlayacak bir kriz yine büyük finansal kurumların batma tehlikesini içeren daha sonra bu enfeksiyonun da reel ekonomi paydaşlarına bulaşı göstereceği bir kriz hakkında konuşmamız gerekiyor. Kısacası, krizin nereden çıkacağı önemsiz. Fakat krizin nasıl etki edeceği de invariant yani değişmez. Kriz büyüdüğünde nereye nasıl varacağını biliyoruz. Çözümü de vurduğu en son yerdeki etkiyi gidermek için yapacaksak eğer, ki şimdiye kadar bütün krizlerde olduğu gibi, bu sefer krizin kendisini bilmeden de çözümüne dair konuşmak da mümkün oluyor. Analoji kurarsak: uzun yolda bir kaza olacaksa, yolun kaçıncı kilometresinde olacağı kazanın çarpışma mı uçurumdan yuvarlanma mı olduğu çok da önemli değil. Eğer ölüm tehlikesi taşıyan bir kaza olacaksa da kazanın büyüklüğü hakkında konuşmaya da gerek yok. Muhtemelen kaza alanında paramparça olmuş bir otomobil ve yerden yatan ve/veya otomobil içinde sıkışmış yaralıların olduğu bir senaryodan bahsedeceğiz. Bu kazalara yapılan müdahaleler ne kadar farklı olabilir ki? Değil mi? En fazla, benzin sızıntısı var mı, patlayıcı riski var mı gibi konulara bir bakılır ve ona göre müdahale edilir. Sonuçta ambulans gelecek ve hastaneye götürülecek bu insanlar tedavilerinin yapılabilmesi için. Zannediyorum ki takip ettiğimiz/edeceğimiz mantığı hissettirebildim. Fakat bazı ince ayrıntılar söz konusu olabiliyor, işte buralara değinmek gerekiyor.

Paul Volcker at Congress

2008 Krizi Öncesi

Literatür oldukça geniş, ben de tekrardan burada bir daha ayrıntılı şekilde vermeyeceğim fakat Alan Greenspan döneminden başlamak faydalı olacaktır. Greenspan dönemi hakkında konuşmak için de selefi Paul Volcker hakkında kısaca konuşmak gerekiyor. Paul Volcker, Amerikan merkez bankacılığı tarihinde faizleri %20’ye çıkararak, piyasanın canına okumak suretiyle, enflasyonu bir şekilde alt etmesiyle bilinen bir Fed Başkanı. Peki enflasyon nereden gelmişti? Bunun için de hızlıca Richard Nixon dönemine gitmemiz gerekiyor. İkinci Cihan Harbi henüz tamamlanmamışken daha 1944, 22 Temmuz’unda Bretton Woods Anlaşması imzalanıyor. Ayrıntılara girmek istemiyorum, Google bu konuda benden daha iyi, fakat kısaca, Amerikan Doları ile altın arasında bir bağ kuruluyor. Dolayısıyla, doların arkasında altının metal değeri çıpalanmış oluyor. 1 troy ounce altın, yaklaşık 31 gram, 35 dolar karşılığında konvertibilitesi sağlanıyor. Daha sonrasında ekonominin ilerlemesi ve piyasalarda doğan likidite ihtiyacı sonrasında Nixon shock, Nixon şoku, olarak adlandırılan bir açıklama ile 1971 yılında bu bağ koparılıyor. Daha sonrasında da altında makara boşalıyor ve kısa sürede 20 kat değer kazanıyor. Altın bu kadar değer kazanır da diğer mal ve hizmetler boş durur mu onlarda da fiyat artışları söz konusu oluyor ve bu da enflasyona sebep oluyor ya da enflasyon zaten bu fiyat artışlarına sebep olmuş, nereden bakarsanız artık. Enflasyon tamamen parasal [Milton Friedman (1963)], ve psikolojik [vitruvius kadini  (2014)] bir olay ve direkt olarak da siyasi irade tarafından rahatlıkla 1-2 sene gibi kısa bir sürede çözülebiliyor. Fakat asıl olan burada enflasyon ile mücadele etme iradesinde. Bunu da Paul Volcker sergileyebiliyor ve politikaları enflasyonu düşürüyor. Neler yapılmıyor ki adama fakat aldırmıyor. Bu arada bütün krediyi Paul Volcker’in alması doğru değil, Paul Volcker’in Fed Başkanlığı yaptığı dönemde ABD Başkanı olan Ronald Reagan‘ın da mali politikaları Paul Volcker’in politikalarına destek çıkıyor. Böylelikle, ikisi beraber, bu enflasyon sorununu çözüyorlar.

Alan Greenspan işte böyle bir dönemin ardından gelmiş bir Fed Başkanı ve üzerinde henüz yeni toparlanmış bir ekonominin henüz yeni durulmuş sularını bulandırmama yüküyle geçirdiği neredeyse 20 yıllık bir Fed Başkanlığı kariyeri var. Kendisine bu başardığı için de zaten maestro lakabı takılmış. Oldukça ortodoks, ne yapılması gerekiyorsa hemen onu yapan, hiç risk almayan fakat gerçekten de disiplinli ve tutarlı bir başkan. Büyük krizler görüyor tabii ki, Küba füze krizi, Kuzey Avrupa bankacılık krizi, Meksika Peso krizi, Asya Kaplanları kur krizi, Rus Rublesi krizi, dotcom krizi gibi krizleri atlatmayı bilmiş bir başkan. Krizler fatihi resmen. Ben Bernanke de 2002-2005 arasında Board of Governers of the Federal Reserve System denilen komitenin içerisinde yer alıyordu. Bu dönemde yazdığı meşhur bir tebliği “Deflation: Make Sure It Doesn’t Happen Here” ile aslında ta o zamanlardan daha sonra Quantitative Easing denilecek olan, biz buna niceliksel gevşeme diyoruz, para politikasını merkez bankacılığı literatürüne katacaktı. Hatta Bernanke’nin doktora tezi de bu tür niceliksel geçseme yöntemleri üzerine olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir, fakat kısa kesip demek istediğimi direkt diyeceğim, bu adam resmen QE yapmak için ortaya çıkmış biri. Adamın fantazilerinde QE yapmak var. İşte bu gibi durumlar ile dünya tarihinde çok karşılaşırız. Mesela felsefeden örnek verecek olursak, acaba Nietzsche “tanrı öldü” dediği için mi tanrı öldü yoksa zaten “tanrı öldüğü” için mi Nietzsche bunu dile getirdi? Burada da benzer durum söz konusu. Bernanke’nin QE yatkınlığı olan, hatta bunun yapılması için elinden gelen her şeyi yapan bir akademisyen olduğunu biyografisini okuduğumuz zaman görüyoruz. Greenspan ile çalıştığı dönemlerde Board of Governers toplantılarında sık sık bu düşüncelerini dile getiriyordu.

Newspaper headlines – financial crisis on 2008

2008 Krizi

Bernanke, Greenspan ardından Fed Başkanı olarak görevine başlıyor fakat insanlık tarihinin göreceği en büyük finans krizini de kucağında buluyor. Çıkan kriz kabaca şu şekilde: MBS denen, Mortgage Backed Securities, yani ipotekli konut kredisine dayalı tahviller dünyada daha önce de defalarca yaşandığı şekilde bir kitlesel çılgınlığa maruz kalması yüzünden yaşanıyor. Fakat arka planda çok daha ahlâksız bir mutfak var. Amerika’da Türkiye’dekine göre nispeten daha farklı adlandırmalar söz konusu, ABD’de retail banks denen, bizde klasik mevduat bankaları ve ABD’de invesment bank denen bizde yine yatırım bankaları genel olarak bankacılık sisteminde ikiye ayrılıyor (bu arada banka ile bankacılık sistemi iki ayrı şey, bunu da akıldan çıkarmamak lazım. Bankacılık sistemini bankacılık sektörünün eş anlamlısı gibi düşünmek çok yanlıştır). Yatırım bankaları öyle mevduat müşterisi ile uğraşmaz direkt olarak finansal piyasaların içinde yatırımlar yolula aktif rol oynar. Diğer retail banks denen, belki mevduat bankacılığı olarak çevirebileceğimiz bankalar da işte mudilerin günlük işlemlerini gerçekleştiren bankalardır. Bu mevduat bankaları aslında retail bankalar yani halk ile birebirde muhatap olan bankalar mortgage kredilerini de dağıtırlar. Bu krediler bir tek buradan dağıtılmıyor da işte bu şekilde pazarlama perakende yoluyla insanlara bu tür kredilerin satıldığını düşünelim şimdilik. Öyle bir noktaya geliyor ki iş bir şekilde 3-5 ay üst üste maaş alan herkese bu kredilerden veriliyor ve insanlar da o meşhur amerikan rüyasını yaşamak için bu kredileri alıyorlar. Bu krediler alındıkça, aynı Türkiye’de nasıl konut kredisi faizleri düşerse ev fiyatları artar ya benzer şekilde bu krediler verildikçe de konut fiyatları artıyor, konut fiyatları arttıkça da kullanılan kredilerde yeni tavanlar oluşuyor. Yani şöyle düşünebilirsiniz, 500 bin dolar için kredi çekmiş ve ev almış birinin evi 4 ay sonra 700 bin dolar olmuş. Bu bankada refinance, yeniden değerlendirme, ediliyor yani diyor ki banka “senin 500 bin dolarlık kredini kapatalım sana 700 bin dolarlık kredi verelim, çünkü senin evin 700 bin dolar olmuş, ev zaten senin, eline hazır kullanabileceğin 200 bin dolar daha çıkar” diyor. Sonra kredi kullanan kişi gidiyor bu kredi ile bir ev daha alıyor ve böylece içinden çıkılmaz garip bir sarmal baş gösteriyor. Bu yetmezmiş gibi bu retail bankalar ellerindeki bu mortgage kredilerini toplayıp demet haline getiriyor ve menkul kıymetleştiriyor. Bu menkul kıymetleştirilmiş finansal ürünleri de bu sefer ihraç edip satmaya başlıyor. Çünkü nasıl olsa ödenen bir kredi borcu var ve bunların içinde de faiz var. Nakit akışı sağlayan bir dayanağı var yani bunların arkasında. Dolayısıyla bunları meknul kıymetleştirmek çok mantıklı. Daha sonra bir de bunların bir piyasası oluşuyor. Fakat daha önceden sadece gerçekten bu kredileri almaya muktedir finansal kudreti olanlara verilirken, yukarı dediğimiz gibi 3-5 aylık bordrosu olanlara da kredilerin verilmesi, yani kredilerin prime mudilerden, sub-prime, yani eşik altı mudilere de inmesi sistemi zorlamaya başlıyor.

Bu demetlerin içine tabii ki, bu bankalar, sub-prime mortgage kredilerini sıkıştırıyorlar. Bunları demetleye demetleye bütün o büyük yatırım bankalarına gönderiyorlar. İlk alan en çok parayı kazaniyor tabii ki elinde ciddi bir margin, marjin birikiyor. Bunların dilimizde karşılıkları çok net değil. Marjini şu şekilde düşünün, aynı yukarıda evinin fiyatı artınca yeni bir borçlanabilirlik alanı açılan müşteri vardı ya bunun benzeri, elinde bu menkul kıymetleri tutan yatırım bankalarının tuttukları pozisyon kâra geçtikçe, henüz reâlize edilmemiş kârları da sanki nâkit gibi kullanıp tekrardan yatırım yapma imkanı sağlayan bu kâğıt üzerindeki getiriye marjin deniyor, kabaca teminat yani. Tersi olsa, pozisyon zarar yazmaya başlasa mesela, yeni pozisyona girmek öte dursun, yeni marjin koymak gerecek, yani teminat tamamlamak gerekecekti o pozisyonu taşımaya devam etmek için. Yani işler iyi giderken iyi, fakat işte işler tersine dönmeye başlayınca, bu teminat tamamlama işleri öyle mümkün olmuyor. O büyük yatırım bankaları için dahi mümkün olmuyor. Keza işte çoğu temerrüde düşüyor. Bu menkul kıymetler yetmezmiş gibi bir de bu menkul kıymetleri nasıl olsa çok güvenilirler diye içine hiç bakmaksızın, sigortalayan bir kurum var AIG diye, bu kurum da bu sigorta poliçelerinin ödemelerini demetleyip, yeni bir tür menkul kıymet olarak başkalarına satıyor. Yani krediler zaten dikkatsiz şekilde dağıtılıyor, yetmiyor bu krediler menkul kıymetleştirilip bir tür daha tahvil olarak satılıyor. Bu tahvillerin de sigorta kağıtlarını demetleyip yeni bir menkul kıymet daha türetip bu sefer bir de bunları satıyorlar. Bütün tantana da kredisini ödeyemeyen birkaç yüz kötü kredi müşterisi yüzünden başlıyor. Önce bu krediler temerrüde düşüyor, daha sonra temerrüde düşen kredileri kapatmak için banka evlere el koyuyor ve satıyor. Satış tabii ki ölü fiyattan. Bu da emlak piyasasındaki o yükselişi yavaşlatıyor. Yükseliş yavaşladıkça, kredisini ancak refinance ile ödemesi mümkün olan boğazına kadar krediye girmiş mudilerin nakit akışları bozulunca bunların aldıkları excess krediler yani aşırı krediler patlamaya başlıyor. Bu krediler patlayınca ipotekli evlere haciz geliyor. Banka bunları satıyor. Piyasa iyice batıyor. Piyasa battıkça bu sefer bu mortgage backed securties denen, ipotekli konut satışı kredisine dayalı tahvillerin fiyatları düşüyor. Bunların fiyatları düştükçe de fazla pozisyon taşıyan yatırım bankaları teminat tamamla çağrılarını karşılayamıyorlar. Bu teminat tamamlamalar yapılamayınca bu sefer sigorta devreye giriyor fakat sigorta fonunda bunları kurtaracak kadar para taibi ki yok. Sigortacılığın olayı budur çünkü. Umarım herkes başına aynı anda bir şey gelmez üzerine çalışır. Bu sefer bu sigortalar da patlıyor ve bütün bir finans sistemi birbirine borçlu şekilde çökmeye yüz tutuyor.

JP Morgan Chase

2008 Krizi Sonrası

Yine fazla ayrıntısına girmeden Fannie Mae, Freddie Mac, Bearn Stearns, BofA, Citi, Goldman, AIG aklınıza ne gelirse, (J.P. Morgan hariç, çünkü biliyorsunuz, sadece ruhunuz size aittir, geri kalan her şey ise J.P. Morgan’a, gerçi o da bir ara sallanıyor) bütün bu bankalar aslında batıyor. Zaten Lehman Brothers’ın da hatta batmasına gerçekten müsade ediliyor. Fakat Lehman Brothers batınca ortalık gerçekten çok karışıyor ve bu bankrun denen olay gerçekleşiyor. Yani insanlar bankalara gidip paralarını çekmek istiyorlar ya da yatırımlarını nâkite çeviriyorlar. Bu da bütün piyasaya satış getiriyor. Piyasaya satış gelince bu sefer bir yandan da robotlar başlıyor satmaya. Robotlar satınca bir tür daha satış geliyor. Böyle böyle derken bir yandan da zaten bu MBS denen kağıtlar çöküş halinde. Bütün sistem gözler önünde çöküyor. Buna da birinin dur demesi lazım ama nasıl? Ben Bernanke işte bu hayalini kurduğu ta doktora tezinden beridir savunduğu QE tarzı para politikalarını uygulamak için uygun ortamı buluyor. Bu arada gerçekten çok fazla şey oluyor, yalnız, bunların hepsinden bahsetmek için kitap yazmak gerekeceğinden burada sadece belkemiği üzerinden yürüyoruz konunun. Fed Kanunu’nun 13(3) diye bir maddesi var aslında bu madde uyarınca Fed aşağı yukarı, diğer rezerv bankalarına da sormadan, sadece yanına New York Fed’i alıp istediği her türlü işlemi yapabiliyor. Yani yapamaz diye yazılı aslında ama bir yandan da exemption denen muafiyet maddeleri var ve bunları yürürlüğe koyuyorlar. Burada akılda tek bir şey var: “1929 krizinde biz bu güçsüzler sistemden elensin diye batana hiç karışmadık ve sistemin kendini toparlarması neredeyse 30 yıl aldı, işsizlik aldı başını gitti, ekonomi süründükçe süründü, çok zor dönemler geçirdik ve bunu bir daha tekrarlamayacağız diye Secondary Market Corporate Credit Facility, (özel sektörün çıkarttığı tahvilleri ikincil piyasalardan almaya imkan veren bir fasilite), Primary Dealer Credit Facility, (bankaların rezerv ihtiyacı olduğunda anlık olarak gecelik faiz üzerinden borçalanbildikleri bir fasilite), vs. gibi yeni yöntemler icat ettik fakat bu sefer de başka bir problem ortaya çıktı” denmeye başlanıyor. Bu da ahlâki problem. Buradaki sorun şu olmuştu: bu batan bankaları sermaye enjeksiyonu ile kurtarmak sistemin çöküşünü engellemek anlamına geliyordu fakat bu sefer de hatalı olanı ödüllendirmek gibi de bir durum ortaya çıkıyordu. Bu sefer bu sermaye enjeksiyonunu yapan paranın sahibi buna sahip olsa denilse, ki bu durumda bu Fed oluyor, Fed bilançosunda direkt olarak varlık tutamaz, ancak hazine varlıkları tutabilir, bu da mümkün değil. Bunu bankalar üzerinden yapayım dese zaten sorun bankalarda. Öte yandan hazinenin parasını kullanma bu para hazinenin yanı devletin parası olacağından, bu bankalara bu sefer devlet el koydu olacak ve Amerikan serbest piyasasına olan güven yok olacağı gibi bir de sosyalizm tartışmalarını başlatma riski olacaktı. Aslında o zamanlar Fed’in uğraştığı şeyler gerçekten öyle basit problemler değildi. Ciddi bir ekonomi, finans, kitle psikolojisi, sosyoloji ve felsefe birikimi olmadan bu işin altından çıkmak öyle kolay iş değildi.

Hani derler ya koca bir şiir aslında tek bir mısrası için okunurmuş. Bu yazı da ne yazık ki biraz böyle. Necip okuyucu belki buraya kadar “amma anlattın ve hani nerede bu giriş paragrafında anlattığın unorthodox düşünce” diyebilir. Fakat bunları anlatmadan ne yazık ki öyle direkt söylemenin imkanı yoktu. Söylenir söylenmesine de çok havada kalırdı. Benim amacım da sadece bir şeyleri öyle büyücü spelli gibi söylemek değil, okuyucunun harcadığı vakte değer bir zihin şeması da oluşturabilmek. Bir sonraki krizin nerede, ne sebeple ve nasıl çıkacağı önemsiz demiştik yukarıda. Burada da bir kez daha tekrar ettikten sonra, asıl olanın bu krize çözüm sunacak olanların çözüm olacağını düşündükleri/düşünecekleri yöntemlerin ne olacağını kestirmek asıl mesele olacak.

  1. Aynı Ben Bernanke örneğinde olduğu gibi o kriz çıktığında ya da çıkma emarelerinin oluşmaya başladığı zamanlardaki Fed Başkanı ve sürekasının eğiliminin ne oldgünü iyi anlamak gerekiyor. Bernanke ve sürekası bunların hepsi QE, parasal/niceliksel gevşeme/genişleme denen şeye sıcak bakan hatta bunun bir şekilde artık para politikalarına oturmasının gerektiğini düşünen, dolar ile altın arasındaki çıpa(lar)ın 1971’de sadece birinin koparıldığını daha geride birkaç çıpanın daha olduğunu savunan ve bunların da koparılması gerektiğini düşünen insanlardan oluşuyordu. Bunu yaptılar da bu arada. Peki bugün dolar ile altın arasındaki tüm çipalar kopmuş vaizyette mi? Hayır? Nasıl bunu bu kadar rahat şekilde diyebiliyorsun? Çünkü ortalıkta hala kağıt para dolaştığı sürece bunu demek mümkün. Bunun bir kısmı eskiye ait davranışlar iken bir kısmı banknote üzerindeki Fed Başkanı imzası, hala aynı eski usulün devamı bir şekilde teamül dahi olsa devam ettiğini gösterir, çünkü bu paralar bir ara altın çıpalı şekilde basılmıştı, bugün o çıpa yok gibi görünse de eldeki fungible (her 100 dolarlık banknotun birbirinin tıpkısı olması, birbirleri üzerinde herhangi bir üstünlük barındırmayışı özelliği) para hala o eski fungible (kağıt para ikiye bölününce 50 dolar etmez, altın fakat metal içerğinin ağırlığı ile ölçülür böyle de bir fark vardır eski ile yeni arasında) para. Para non-fungible (Mona Lisa tablosu gibi tek ve yekpare olan) olmadığı sürece, altın ile tüm bağların koptuğunu söyleyemeyiz.
  2. 2008 krizi ele alınırken ana tema 1929 krizinde yapılan hataların tekrardan yapılmamasıydı. Yani finansal zorluk çeken kurumlara yardım etmeyip, eğer ayakta duracak güçleri yoksa batsınlar mentalitesinin doğru olmadığı bunun sonuçlarının bütün sisteme yayıldığını öğrendiklerinden ötürü, bu tür “too big to fail“, batırılamayacak kadar büyük kurumların kurtarılması gerektiği düşüncesi, Fed politikalarının ana yönünü tayin etmiştir. Dolayısıyla 2008 krizine çözüm aranırken, 1929 krizinde yaşanan problemler göz önünde bulundurulmuştur. Dolayısıyla da bundan sonraki finansal krizde, o krizin çözüm yolları ele alınırken bu sefer de 2008 krizinin problemli yanları ele alınacaktır. 2008 krizinin çözümünde en çok tartışılan konu ahlaki problemdi. Yani çok büyük hataları bilerek yapan finansal kurumların pozisyonları gereği batmalarına müsade edilemeyecek kadar büyük olmalarından ötürü kurtarılmaları insanlar üzerinde olumsuz ahlaki hissiyat oluşturdu. Yani insanlar “olmaz böyle saçmalık” dediler. Haklıydılar fakat yapacak başka bir şey de yoktu. İşte yeni krizde yine aynı şeyi yapamazlar. Dolayısıyla yeni krizin çözümü artık bu 2008 krizindeki gibi ahlakın bir kenara bırakıldığı şekilde bir çözüm olmayacak.

Sonuç

Ahlâk problemi olarak ortaya çıkan şeyi net bir şekilde tanımlamak gerekiyor: açgözlülük ile almaması gereken riskleri gözünü dahi kırpmadan alan o büyük anlı şanlı yatırım bankaları o kadar çoğaltmaması gereken pozisyonları ve varlıklarıyla (banka varlıklarının çoğu menkul kıymettir) berbat bir bilanço yapısına bürünüp bu finansal instabiliteyi kendileri oluşturmuştur. Kısacası, 2008 krizi bankaların kendi açgözlülüğü yüzünden gerçekleşmiştir. Fakat bu bankaların da finansal sistem içerisindeki görevi eşsizdir. Çünkü merkez bankası denen yapı, rezerv sahibidir. Merkez bankası dışındaki, bankacılık sistemi olarak adlandırılan özel bankalardan oluşan bu sistem, kredi üzerine dönen bir sistemdir ve bu bankalar da rezerv dağıtamaz ancak kredi dağıtabilir. Buradan hareket ile rezervi gerçek para vakti zamanında hak edilmiş ve kazanılmış para gibi düşünüp, krediyi de ileride kazanılacak para gibi düşünebiliriz. Çünkü faiz oranı ile indirgediğimizde krediyi bugün elimize aynı miktar çıkar ve bu da vektör toplamı sıfır bir etki oluşturur. Dolayısıyla bankanın bu işlemlerdeki karı faiz farkı olurken, yaratılan kredi, krediyi kullananın yükümlülüğü olup bunu zaman içerisinde para kazanıp ödemesi üzerine kapatılacak, bir tür işlevini gördükten sonra yok olacak türden bir paradır. Bu kredinin rezerv cinsinden bir mahiyete bürünecek tarafı, banka için sadece kendi operasyonları ile hak ettiği kısım olacaktır. Kredinin geri kalanı ise yok olacaktır çünkü iki kez harcanamama kuralının çiğnememesi gerekir. Neden iki kere harcansın ki? Çünkü krediyi alan para bir kere harcadı. Dolayısıyla, bu kredi üzerinde kazanılacak ve rezerve dönüşecek tek kısım bankanın kendi operasyonlarına biçilen fiyat olacaktır. Çünkü alınan kredi, debtor yani borçlu tarafından harcand ve ne mal veya hizmet alındıysa, o mal ve hizmetin saihbine o mal ve hizmet karşılığında ödendi. O mal ve hizmetin eski sahibinin elindeki para bu sefer rezerv olarak başka bir bankanın mevduatına girecektir. Bankacılık sistemi, gördüğünüz üzere parayı böyle yaratır. Bilinenin aksine, mevduat krediyi değil, kredi mevduatı yaratır. Merkez bankası ile bankacılık sistemi arasındaki ilişki de rezerv üzerindendir. O yüzden bankalar için “banks cannot lend out reserves” denilirken, merkez bankaları için de “central banks cannot go out shopping” diyebiliriz. Yani bankalar kendi rezevlerini dağıtmazlarken, merkez bankaları da ürettiği para ile çıkıp marketten alışveriş yapamaz. Bunun için merkez bankaları ile bankacılık sisteminin simbiyotik ilişkisine ihtiyaç duyulur.

Bu noktada bir de “effective lower bound“, ELB, denen şeyden bahsetmek gerekiyor. Bunun da dilimize nasıl çevrildiğini bilmiyorum fakat çevirini burada yapacak olursak, “işlevsel minimum seviye” gibi bir çeviri yapmak mümkün. Peki nedir bu? Bu da merkez bankasının inebileceği minimum faiz seviyesidir. Bu da aslında “sıfır” olacaktır. Avrupa Merkez Bankası bir ara negatif faize indirmişti fakat burada da şöyle bir sorun oluşuyor: rezerv, kağıt para ile bankacılık sisteminden çıkıyor. Bu çok tehlikeli bir şey. Deflasyon yaratacak bir unsur bu yüzden ABD bu tür bir risk almıyor. Sonuca yaklaşıyoruz git gide. Demek ki bu sorunları çözmek için yapılması gerekenlerden ilki kağıt paranın tedavülden tamamen kalkması olacak. Bunun sebebi de gerekirse bankacılık sisteminde yok olan para ortamı yaratabilmek. Yani eğer mudiler paralarını harcamazlarsa, paraları zamanla yok olacak. Bu direkt olarak negatif faiz demek işte. Parasını da nakite çevirip sistem çıkarıp kaçıramayacağına göre geriye bir tek harcamak kalıyor. Şimdi ikincisi kısım geliyor. O zaman parnin değerini koruyacak altın ve gümüş gibi değerli metallerin de alınanaması lazım. Evet aynı şekilde altın ve gümüş de tedavülden kalkması gerekiyor ki bir sonraki sistemnde krizlerin çözümünde istenen politikalar istenen sonuçlar üretebilsin. Burada da demek ki öyle bir para olması lazım ki nakit olara ele alınamayacak ve o parayla neyin satın alınıp alınamayacağına da otoritenin karar vereceği bir tür para olması lazım. Çünkü altın ve gümüşü yok edilecek hali yok. İşte burada ikinci şart da devreye giriyor: dijital para. O halde bir sonraki durağımız kesinlikle dijital merkez bankası paraları CBDC, central bank digital currency, olacaktır. Bu konular konuşulmayan konular değil fakat bu bağlamda konuşulduğunu da henüz ben görmedim. Yani merkez bankası dijital paralarına neden gerçekten ihtiyaç duyulduğuna tarihten gelerek açıklama getirmek bu yazının temel göreviydi. Dijital paralar tamamen programlanabilir olacaklar ve o parlar ile nelerin satın alınıp alınamayacağı üretildikleri anda programlanmış olacak. Programlandıkları türden başka şekilde harcamalarda kullanılmaları mümkün olmayacak. Paraların da bir son kullanma tarihi olacak. Böylece artık enflasyon ya da deflasyon korkusu yaşanmayacak. Faiz politikaları gibi politikalar da şimdiki gibi aylık yıllık değil, çok daha kısa süreli olacak. Dolayısıyla, insanların finansal uzmanlık danışmanlığına çok daha ihtiyaçları olacakları bir döneme gireceğiz. Bu yeni dijital paralar ile neler yapılabileceğini sonraki yazılarda konuşmak gerekecek. Doların rezerv para statusünü koruyup koruyamayacağı için: https://www.postevre.com/dolarin-rezerv-para-olma-statusu/

 

Written By

Vitruvius Kadını

Click to comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

.

Bunları da beğenebilirsiniz

ABD Ekonomisi

ABD Merkez Bankası FED Mayıs ve Haziran FOMC toplantılarında sırasıyla 50 ve 75 baz puan faiz arttırımlarıyla kendilerine göre fazla ısınan ekonomilerini biraz olsun...

Econ 101

Enflasyon hakkında konuşmadan önce aslında nominal varlık – reel varlık nedir bunun bir ayrımını yaparak başlamak gerekiyor. Nominal varlık nedir diye anlatmadan önce de...

Sosyoloji

Politikayı küçümseyen ya da bir kenara koyan her birey profesyonel hayatında kaybetmeye mahkumdur, hadi hadi kayıp demeyelim de büyük bir potansiyelin kaybı diyelim buna....

BIST

Geçtiğimiz sene 2021 ve hatta 2020‘nin devamı gibi olduğu için 2020‘den bu yana düşünmek daha doğru olacaktır, dünya borsalarında ilginç hareketler gördük. Bundan tabii...

Ekonomi

Türkiye’de konservatif kapital, yani konservatif kafanın, zihniyetin elindeki sermaye 21. yüzyıl ideallerini anlamanın çok uzağında olduğundan kendisini 21. yüzyılın ikinci yarısına atmayı başaramayacak. Bunun...

Felsefe

Klasik dönem felsefecilerinden Platon ve Aristoteles‘in insan-topluluk-devlet anlayışı üzerinden siyaset nedir, neden yapılır, neden yapılmalıdır gibi konuları konuşacağımız bir yazı olacak. Bunu anlatırken de...

Econ 101

Enflasyonist ortamda paranın değerini korumak için yapılması gerekenler tarafında bu sefer daha özele inip borsa yatırımı enflasyonist ortamda iyi bir fikir midir konusunu tartışmamız...

Türkiye Ekonomisi

Bu konu kendi özelinde konu bana göre çok çarpıcı. Bunun sebebi de aslında Türk halkının fakirliğinin temellerindeki problemlerinden birinin Türk halkının kendi karakteristik özelliklerinin...

Sitemizde bulunan toplam yazı sayısı: 63